Hayatımın büyük bir kısmında şiirin hece-aruz benzeri ölçülerle ve uyaklarla yazılması gerektiğini düşündüm. Sanırım bu düşüncemin temelinde okulda şiir hakkında öğrendiklerim vardı. Gittiğim hiçbir okulda bir şiiri anlamlandırmaya çalışmak zorunda bırakılmadım. Bu yüzden de şiir hakkında bildiklerim sadece ölçü ve uyaklarını yorumlamaktan ibaretti. Her ne kadar eğitim sistemi bu konuda kabahatli olsa da bütün suçu bu şekilde üzerimden atmam da mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca düz ve duygusuz takıldım; bu yüzden de hayatımda düz yazıyı şiirin önünde tutmam kaçınılmazdı. Sonuçta insan kendi doğrularını dış dünyanın somutluğu içinde bulursa şiire yüz vermezdi [1] . Onlarca roman-makale okumuşluğum olsa da lise sonlarına doğru elime geçen ‘Dualar ve Aminler’ kitabı ve ‘Safahat’ okumalarım dışında şiire pek fazla ilgi duymamıştım. Fakat şiirle ilgili görüşlerimi değiştiren daha doğrusu olgunlaştıran kişi İsmet Özel oldu. İsmet Özel’in ismi lise zamanlarımda kulağıma çalınmı...
Eskiden hep diğer insanlardan önde ve başarılı olmanın hayatımın gayesi olduğunu düşünürdüm. Sadece akademik başarıdan söz ettiğimi sanmayın sakın. Elbette akademik olarak da başarılı olmak isterdim ancak başarma hırslarım sadece bu konuyla sınırlı değildi. Herkesten daha iyi resim yapmak, en hızlı koşmak, en lezzetli yemeği yapmak… Kısacası her konuda başarılı olmak isterdim. Bu hedefimi gerçekleştirmek için hayatım boyunca çalışıp durdum. Geriye dönüp baktığımda bu uğraşlarımın her zaman olmasa da çoğu zaman sonuç verdiğini görüyorum. Bu yüzden hayatımı her zaman kendi istediğim gibi yaşama fırsatı buldum. Çünkü benim düşünceme göre başarılı olmak insana kendi hayatını istediği gibi yaşayabilme ve buna ek olarak diğer insanların hayatına da etki etme fırsatı sağlıyor fakat başarısız olan kişi etrafındaki insanlar tarafından yönlendirilmeye çalışılıyor. Ya da belki bu durum bana ve çevremdekilere özeldir ve genele vurmamın hiçbir mantığı yoktur, kim bilir? En azından benim deneyimle...