Kendimi
bildim bileli hep diğer insanlardan farklı olduğumu düşündüm. Yani aslında,
içimde hem duygu ve düşüncelerimin hem de fiziki görünüşümün diğer insanlara
benzemediğini bana dayatan bir his vardı. İlk başlarda bu his kendimi özel
hissetmemi sağlasa da daha sonrasında diğer insanlarla sosyal etkileşimimi çok
olumsuz etkiledi. Çünkü özel olduğumu düşündüğüm için sahip olduğum gereksiz ve
boş özgüven, diğer insanlar karşısında kendimi ifade etme gücümün zayıflamasına
ve onların fikirlerine önem veremememe sebep oldu. Bu sebeptendir ki lise
hayatımın ortalarına kadar kalıcı ve sağlam arkadaşlıklar kuramadım.
Ortaokul
hayatımda diğer insanlardan üstün olduğumu düşündüğüm bir saplantı içerisindeydim.
Ancak doğal olarak her zaman, her konuda birinci olmam mümkün değildi. Başarısız
olduğum durumlarda da bu saplantıdan vazgeçmez, sadece kendi potansiyelimin
yüzde yüzünü ortaya koymadığım için kaybettiğim yalanına sığınırdım. Aslında bu
tam anlamıyla bir yalan da sayılmazdı. Çünkü kendimi üstün gördüğüm için hiçbir
zaman benden daha başarılı olanlar kadar hazırlanmaz ya da uğraşmazdım. Mesela
bir sınavda ya da etkinlikte başarısız olursam kendime yeterince
hazırlanmadığım, hazırlanmış olsam kesinlikle kazanacağım yalanını söyler ancak
sonraki sınav ve etkinliklere aynı şekilde hazırlanmadan katılırdım. Ancak daha
sonra bu düşünceleri bana düşündürten şeyin kendimi güvende hissetme ve yalnız
başıma kaldığım hâllerde mutlu olabilme çabası olduğunu fark ettim. Fakat bu
düşüncelerimin bana kendimi güvende hissettirmek şöyle dursun, maddi ve manevi
şekilde ciddi zararlar verdiğini anladım. Muhteşem Showman filminde hayatı
anlatılan P.T. Barnum da refah içinde yaşayan ve bu rahatlığının bozulmaması
için kendi hayatını özgürce yaşamaktan fedakârlık eden Philip özelinde hepimize
şu mesajı veriyor: “Konfor alanında kalıp kendini izole etmek, insanın kendini
geliştirmesinin önündeki en önemli engeldir.[1]” Maalesef ben de kendi konfor
alanımdan çıkıp bu engeli aşmayı bir türlü başaramamıştım. Bunları fark
ettikten sonra ise düşüncelerim tamamen tersine döndü.
Lise
hayatıma başladığımda düşüncelerim daha karamsar bir hâle gelmişti. Diğer
insanlardan farklı olmanın kötü bir şey olduğunu ve hayatım boyunca farklı
olduğum için yalnız ve mutsuz olacağımı düşünmekteydim. Bu dönemde izlediğim
Leyla ile mecnun dizisinde Mecnun karakteri sevdiği insan tarafından sürekli
tersleniyor ve sevgisine aynı şekilde karşılık bulamadığını düşünüyordu. Ben de
kendimi ona benzer bir durumda bulmuştum ve -Mecnun’un deyimiyle- sevilmek için
kendim gibi olmamam gerektiğini, sevilen insanların herkes gibi olduğunu
düşünmeye başladım.[2] Ne de olsa farklılıklar sevilse ve daha çok
kabullenilse kendimi bu kadar yalnız hissetmemem ve herkes gibi mutlu olmam
gerekirdi. Oysa ben, kendimi diğer insanlarla kıyasladığımda çok daha az sayıda
arkadaşım olduğunu görüyordum ve bu durum sürekli olarak canımı sıkıyor ve
mutlu olmamı engelliyordu. Arkadaş edinmekte sıkıntı yaşamamdaki sebeplerden
birisi insanların düşüncelerine önem vermekte yaşadığım sıkıntıydı. Kimsenin
düşüncesinin benimkinden daha mantıklı olabileceğine ihtimal vermiyor, üstelik
bazen bunu sohbet ettiğim kişiye hissettirmekten de içten içe bir haz
duyuyordum. Ancak büyüdükçe, yeni insanlarla tanıştıkça bu düşünceyi yanlışlayacak çok fazla örnek ile karşılaşmaya başladım. Hoş, öncesinde de şu an benden birsürü konuda daha iyi düşünülmüş ve oturaklı fikirlere sahip insanlarla karşılaşırdım ama örnek sayısının çoğalması fikrimi tamamen değiştirmeme yol açtı.
Şimdilerde
ise fark ettim ki dünya üzerinde şimdiye kadar fark yaratanların neredeyse
hiçbiri herkes gibi düşünerek ve davranarak başarılı olmamıştı.[3] Onlar
da benim eskiden kendimi hissettiğim gibi nevi şahsına münhasır insanlardı ve
yalnızlık içinde yaşamak çoğunun kaderi olmuştu. Muhteşem Showman filminde de
Barnum ilginç fiziksel özelliklere sahip olan ve toplum tarafından hor görülen
insanlarla birlikte bir sirk gösterisi hazırlıyor. Bu sirki hazırlarken “Diğer
insanları umursamazsanız kendiniz mahvolursunuz.[4]” şeklinde bir
cümlesi var. Ancak burada onun gibi düşünmediğimi belirtmem gerekiyor. Zira her
insan kendini özel hissedip farklılıklarıyla yaşamaya alışırsa kimsenin bir
başkasını yargılama şansının kalmayacağını düşünüyorum. Çünkü benim okuduklarım
ve araştırdıklarımdan edindiğim izlenimlere göre fark yaratan insanlar diğer
insanların kendileri hakkındaki düşüncelerini pek umursamıyorlar, aynı zamanda
diğer insanları fiziksel ve ruhsal yapılarına göre yargılamıyorlardı. Ben ise
insanlarla daha iyi anlaşabilmek ve yalnız hissetmemek için beni ben yapan
değerlerden vazgeçmeye başlamıştım. Ancak bu günlerde önümde keskin bir virajla
ayrılan iki farklı yol olduğunun ayırdına varıyorum. Ya herkes gibi bir insan
olup geniş bir arkadaş çevresine sahip olacağım ya da kendi hayallerime ve
düşüncelerime sahip çıkıp belki de ileride fark yaratabilen bir insan olacağım.
İkinci yolu seçmek şu an için daha mantıklı geliyor. Ne de olsa herkesin beni
sevmesine ihtiyacım yok, birkaç iyi insan sevse yeter.[5]
Kaynakça
[1]
Gracey, Michael (Yön.). Muhteşem Showman (The
Greatest Showman). Chernin Entertainment (Yap.), 2017.
[2]
Ünlü, Onur (Yön.). Leyla ile Mecnun. TRT 1,
2011.
[3]
Gracey, Michael (Yön.). Muhteşem Showman (The
Greatest Showman). Chernin Entertainment (Yap.), 2017.
[4]
Gracey, Michael (Yön.). Muhteşem Showman (The
Greatest Showman). Chernin Entertainment (Yap.), 2017.
[5]
Gracey, Michael (Yön.). Muhteşem Showman (The
Greatest Showman). Chernin Entertainment (Yap.), 2017.
Yorumlar
Yorum Gönder